Advertisement

Responsive Advertisement

Sosyolojide Temel Yaklaşımlar

Sosyolojide Temel Yaklaşımlar Nelerdir?

Sosyolojide temel yaklaşımlar deyince ilk aklımıza  gelen genel başlıklara bir göz atalım Sosyolojinin Gelişimi,Klasik Sosyoloji Modern,Sosyolojinin Gelişimi,Feminizm ve Postmodernizm, genel başlıkları öğrendiğimiz göre bu başlıkların ne anlam ifade ettiklerini inceleyeceğiz.

Anahtar Sözcükler:Pozitivizm,İşlevselcilik,Çatışmacı Yaklaşım,Marksizm,Feminizm,Sembolik Etkileşimcilik,Postmodernizm,

Tarihsel süreç içerisinde genellikle bütün çağlarda toplum ve toplumsal yaşamla ilgili sosyolojik nitelikte çeşitli düşünceler geliştirilmiştir.toplumsal yaşımın sosyoloji  adı altında bağımsız olarak ele alınması on dokuzuncu yüzyıl dayanmaktadır.

Sosyoloji Nasıl Gelişti

SOSYOLOJİNİN GELİŞİMİ

On dokuzuncu yüzyıldan günümüze sosyoloji biliminin gelişimine katkıda bulunmuş bir çok yaklaşım mevcuttur. bu yaklaşımlardan  En önemli olanları:Marx,Durkheim ve Weber'in yaklaşımları ile büyük ölçüde bu yaklaşımlar üzerinde şekillenen işlevselcilik,Marksizm ve çatışma teorisi ile sembolik etkileşimcilik gibi yaklaşımlar bulunmaktadır. Comte pozitivist yaklaşımı ile sosyoloji bilimini kurdu. Modern sosyolojideki yaklaşımların da her biri klasik dönemdeki sosyoloji yaklaşımlarını modern toplumları analiz edecek şekilde yeniden ele alarak onların yeni kavramlar ve düşüncelerle geliştirilmelerine katkıda bulunmuşlardır.

Saint simon teorileri

Saint-Simon (1760-1825)

Fransa’da devrim öncesi ve sonrasında yani son derece istikrarsız bir dönemde yaşamıştır Saint Simon’un düşüncelerine, bu dönemin etkileri damgasını vurmuştur. Bu açıdan Saint Simon Fransız Devrimi sonrasındaki endüstri toplumu aşamasında ortaya çıkan sorunları analiz etmeye yönelik pozitif bir bilimin gerekliliğini savunur ve çalışmalarına bu yönde ağırlık verir. Genel olarak modernliği endüstrileşme üzerinden okuyan Saint Simon’un sosyolojik teorinin gelişimi üzerinde yaptığı en dikkat çekici katkının ise hem sosyalist hem de muhafazakâr bakış açılarını taşıyan endüstri toplumu kavramı olduğu vurgulanır. Saint Simon toplumu evrimci ve pozitivist bir kavramsal çerçevede ele alır. Buna göre insan toplumları evrimsel gelişme yasasına bağlı olarak feodal veya askeri toplumlardan sanayi toplumlarına doğru bir gelişme sürecine tabidirler. Saint Simon için “pozitif” aşama olarak tanımladığı sanayi toplum aşaması çok önemli bir aşama olup üretim, teknoloji, bilgi, bilim, iş bölümü, sınıf yapısı ve siyasal yapısı açısından diğer aşamalardan ayrılmaktadır. Saint Simon için bu pozitif aşama tüm toplumsal sınıfların iş birliği ve uyum halinde tek bir kolektif üretici sınıf temelinde örgütlenerek üretime katıldıkları sosyalist nitelikte bir toplum aşamasını temsil eder. Sanayi toplumunun geleceğine ve ilerlemeye inanan Saint Simon feodal toplumdan sanayi toplumuna geçiş aşamasında ortaya çıkan sosyal problemlerin de sosyal fizik olarak adlandırdığı pozitif bir bilimin gelişimi ile aşılacağını ve bu yeni bilimle toplumun yeni bir yapıya kavuşturulacağını düşünüyordu. Bu nedenle Saint Simon bazı çevrelerce “ilk sosyolog, ilk sosyalist” olarak nitelendirilmektedir. Bu katkılarına rağmen Saint Simon’un “özgün bir sosyoloji” geliştiremediği ve ayrıca çalışmalarında hem sosyalist hem de muhafazakâr bir bakış açısı sergilemesi nedeniyle sosyoloji tarihinde daima muğlak bir konuma sahip olduğu öne sürülmektedir.

auguste comte teorileri

Auguste Comte (1798-1857)

Auguste Comte tıpkı Saint Simon gibi toplumu evrimci ve pozitivist bir çerçevede ele alır. Saint Simon çalışmaları ile sosyoloji biliminin gelişimine katkıda bulunmuştur. Comte ise “sosyoloji” kavramını icat etmiş ve sosyolojide pozitivist sosyoloji olarak bilinen geleneği kurmuştur. En genel tanımı ile pozitivizm, sosyal ve fiziksel dünyanın gözlem ve deneyle test edilerek inceleneceğini öne süren bir yaklaşımdır. Comte’un çalışmaları kısmen Aydınlanma düşünürlerinin çalışmalarına dayanan kısmen de onlara eleştirel olan çalışmalar olarak bilinmektedir. Comte aydınlanma felsefesine eleştirel yaklaşmış ve sosyolojiyi, bilimsel analiz aracılığıyla toplumsal düzeni yeniden inşa etmeye çalışan “pozitif bir felsefe” ve hatta bunun da ötesinde “laik bir din” (Goodwin ve Scimecca, 2006: 59) olarak kurmaya çalışmıştır. İnsan aklındaki aşamalı düşünsel ve entelektüel gelişmenin toplumsal düzen ve ilerleme üzerinde önemli bir rol oynadığını düşünen Comte, bu noktada yeni toplumsal düzen için gerekli olan ahlaki uzlaşının, insanlık dini olarak kurmaya çalıştığı pozitivizmin düşünce sistemi aracılığıyla sağlanacağını düşünüyordu. Sosyolojide Comte tarafından geliştirilen pozitivist yaklaşım toplumsal yaşamın doğal yaşama benzer bir nesnel gerçekliği olduğu yönünde temel bir varsayıma dayanır. Bu açıdan pozitivizm doğa bilimlerinde kullanılan niceliksel bilgiye dayalı bilimsel yöntemin sosyal bilimlerde de kullanılabileceğini savunur. Bu yönteme göre yalnızca gözlenebilen, ölçülebilen ve sınıflana bilen olguların bilimsel bir gerçekliği vardır ve toplum hakkındaki doğru gerçekler ancak bilimsel yöntemlerle keşfedilip analiz edilebilir. Comte fiziksel dünyada olduğu gibi toplumsal dünyada da olayları temellendiren belirli toplumsal yasalar olduğuna inanıyordu. Bu nedenle doğa bilimsel yöntemlerle bu yasaların keşfedilebileceğine ve topluma daha iyi yön verilebileceğini savunuyordu. Comte toplumu biyolojik bir organizmadaki sisteme benzetir. Bu bakımdan biyolojideki anatomi ve fizyoloji ayırımına benzer şekilde sosyolojide de istikrarlı ilişkileri ve sosyal yapıyı inceleyen toplumsal statik ile toplumsal değişmeyi inceleyen toplumsal dinamik adı altında iki farklı çalışma alanı belirler. Comte toplumsal statiği toplumsal düzen ile toplumsal dinamiği de toplumsal değişme ve ilerleme ile özdeşleştirir. Comte da Saint Simon gibi toplumu evrimci bir bakış açısından kavramaya çalışır. Comte bununla ilgili görüşlerini Saint Simon’un yazılarından faydalanarak geliştirdiği ünlü üç hâl yasası olarak bilinen evrim teorisinde özetler. Bu üç temel aşamayı Comte teolojik aşama metafizik aşama ve pozitif aşama olarak belirtmiştir. Comte pozitivizmin hem doğa bilimlerinde hem sosyal bilimlerde insanlara büyük faydalar sağlayacağına inanıyordu. Pozitivizmin nihayetinde bir din hâline gelerek geleneksel dinlerin yerini alması gerektiğini de savunuyordu. Comte özellikle pozitif (bilimsel) bilgi sayesinde doğal ve toplumsal süreçlerin öngörülerek kontrol edebilmesinin ve toplumsal yaşamın akılcı bir şekilde örgütlenmesinin mümkün hale geleceğine inanmıştır.

Herbert Spencer teorileri

Herbert Spencer

Sosyolojinin ilk dönem gelişiminde İngiltere’den Herbert Spencer da evrimci toplumsal gelişme kuramıyla katkıda bulunmuştur. Önemli ölçüde Comte’un çalışmalarından beslenen ve ilk dönem İngiliz sosyolojisinde önemli ağırlığa sahip Spencer, güçlü olanın hayatta kalması olarak bilinen “doğal seleksiyon” ilkesini toplumsal evrime de uyarlamış ve toplumsal yaşamda devletin dezavantajlı konumdaki bireyleri destekleyici nitelikteki her türlü devlet müdahaleciliğine ve sosyal reformlara karşı çıkmıştır. Spencer Darwin’in evrim teorisindeki biyolojik organizmanın evrimsel gelişimine benzeyen bir toplumsal değişme teorisi geliştirir. Buna göre toplumsal değişme basit homojen toplumlardan karmaşık heterojen toplumlara doğru giden genel bir evrimsel yol izler. Bu evrim sürecinde Spencer doğal seleksiyon sonucunda çevresine farklılaşarak bütünleşme yoluyla uyum sağlayan toplumların hayatta kaldığını bunu başaramayanların ise yok olduğunu savunuyordu. “Uyum sağlayanlar (güçlüler)yaşar” ifadesini Spencer, Darwin’den önce insan toplumları için kullanmıştır. Bu nedenle Spencer’in genel yaklaşımı “sosyal Darwinizm” olarak da adlandırılır. Spencer’in toplumu sistem yaklaşımı çerçevesinde ele alan sosyolojik analizi kuşkusuz sonradan gelen sosyoloji teorilerinin gelişimine katkılar sağlamıştır.

KLASİK SOSYOLOJİ

Klasik Sosyoloji yani sosyolojinin klasikleri olarak kabul edilen Karl Marx,Emile Durkheim,Max Weber ve G.Simmel'in sosyolojik teorinin seyrini önemli derecede etkileri günümüze gelen modern toplum çözümlemeleri ele alınacaktır.


Karl marx teorileri

Karl Marx (1818-1883)

Klasik dönemde sosyolojide pozitivizm ve evrimcilik dışında on dokuzuncu yüzyılda Karl Marx tarafından geliştirilen ve tarihsel materyalizm bilinen teorinin önemli bir etkisi olmuştur. Toplumsal değişmede düşünce ve değerlerden çok ekonomik faktörlerin önemini vurgulayan ve kısaca tarihin materyalist kavranışı olarak tanımlanan tarihsel materyalizm yaklaşımında Marx özellikle üretim üzerinde yoğunlaşır. Marx tarihsel süreç içerisinde toplumsal yaşamlarını üretmek amacıyla üretim sürecine katılan insanlar arasında adına üretim ilişkileri denilen bazı toplumsal ilişkiler gelişir. Marx’ın toplumsal değişmede ekonomik faktörlere yaptığı bu vurguyu toplum analizinde alt yapı ile üst yapı arasında yaptığı ayrımda daha net görmek mümkündür. Bu ayırımda alt yapı ekonomik yapıdan üretim araçlarından ve üretim ilişkilerinden oluşur. Üst yapı ise hukuk, siyaset, din, aile ve ideolojilerden oluşur. Ona göre bir toplumu oluşturan ekonomik alt yapı ile üst yapı arasında karşılıklı etkileşime dayalı ilişkiler vardır. Bununla birlikte ekonomik alt yapının üst yapı üzerinde belirleyici bir etkisi söz konusudur. Sınıf ilişkileri açısından bakıldığında
Alt yapıda üretim araçlarına sahip olan egemen sınıf
Üst yapı içerisinde yer alan siyasal, ideolojik, dinsel ve benzeri nitelikteki yapıları ve düşünceleri de kontrol eder.
Egemen sınıf üst yapıları kendi gücünü meşrulaştırmak ve hükmettiği sınıfı bu konuda ikna etmek için kullanır. Tarihsel süreçteki çeşitli üretim biçimleriyle ilgilenmiş olmakla birlikte, Marx en çok, diğer üretim biçimlerinden farklı olarak yüksek düzeyde mal ve hizmet üretiminin gerçekleştiği ve her şeyin alınıp satıldığı bir sistem olan kapitalizmin eleştirel çözümlemesi ile ilgilenmiştir. Marx çalışmalarıyla, sosyolojide çatışmacı (conflict) olarak adlandırılan gelenekte yer alan  En önemli yaklaşımlardan biri olan ve birbirinden farklı ekollerden oluşan Marksizmin gelişiminin temelini oluşturmuştur. Ancak bazı çevrelerde Marx tarihin materyalist açıdan kavranışında ekonomik faktörlere aşırı derecede önem atfettiği gerekçesi ile yoğun eleştirilere maruz kalmıştır.

Emile durkheim teorileri

Emile Durkheim (1858-1917

Fransa’da, Comte’un pozitivist sosyolojisinden ve organizmacı yaklaşımından etkilenmiştir Emile Durkheim klasik dönem sosyolojide en önemli isimlerden olmuştur. sosyolojinin bir bilim dalı olarak sınırlarının neler olduğu ve kapsamına giren olguların hangi yöntemle incelemesi gerektiği konusuna, kendisinden önce gelen sosyologlardan çok daha fazla ağırlık vermiştir ve bu nedenle sosyolojinin kurucularından biri olarak kabul edilmektedir. Durkheim toplumu bir bütün oluşturmak amacıyla farklı işlevler üstlenmiş parçalardan oluşan biyolojik bir organizmaya benzetir. Bu açıdan toplumu oluşturan bireylere indirgenemeyecek nitelikte bağımsız bir gerçekliği olduğunu düşünür. işlevselci bir bakış açısıyla ele alınan ve toplumsal düzen ve dayanışmaya vurgu yapan çalışmalarıyla, sosyolojik teoride uzlaşımcı (consensus) olarak adlandırılan gelenekte yer alan En önemli yaklaşımlardan biri olarak kabul edilen yapısal işlevselciliğin gelişimine de ön ayak olmuştur. Yöntemsel açıdan Durkheim toplumsal olguların bireylerden bağımsız ve onları üzerinde sınırlandırıcı bir güce sahip olmaları bakımından fiziksel nesneler gibi bir gerçeklikleri olduğunu ve bu nedenle nesneler veya şeyler gibi ele almaları gerektiğini savunur. Durkheim toplumsal olguları araştırmanın ve de açıklamanın nedensel ve işlevsel olmak üzere iki farklı yönteminden söz eder. Durkheim Toplumsal İş bölümü adlı eserinde toplumsal iş bölümü ve uzmanlaşmaya bağlı olarak ortaya çıkan mekanik dayanışma ile organik dayanışma tiplerinden söz eder.

Max Weber teorileri

Max Weber (1864-1920)

Weber pozitivistlerin aksine sosyolojide doğa bilimlerinde kullanılan yöntem ve kavramlara benzer kavramların kullanılmasına karşı çıkmıştır. Kültürel varlıklar olarak insanlar toplumsal yaşamda genellikle belirli değerlere yönelik olarak hareket ederler. Comte, Durkheim ve benzeri pozitivist sosyologlar tarafından kullanılan açıklamaya dayalı niceliksel yöntemin yanı sıra anlama yönteminin kullanılması gerektiğini savunur. Weber’e göre sosyoloji toplumsal eylemi yorumlayarak açıklamaya çalışırken de doğa bilimlerinde kullanılan yasa benzeri kavramlar yerine ideal tip olarak bilinen bir kavramı veya yöntemsel aracı kullanmalıdır. Weber sosyolojik analizinin temeli olarak gördüğü ideal tipleri bütün çalışmalarında kullanır. Toplum analizinde toplumsal eylemleri ve buna paralel olarak toplumsal ilişkileri ve toplumsal oluşumları da tipleştirir. Toplumsal eylemi analiz etmek üzere geliştirdiği eylem tipolojisinde Weber geleneksel, duygusal, değerle ilişkili akılcı ve amaçsal akılcı olmak üzere dört toplumsal eylem tipinden söz eder. Weber toplumsal tabakalaşma ve kapitalizm konusunda da Marx’tan farklı bir yaklaşım benimser. Marx gibi o da endüstriyel kapitalist toplumların farklı çıkarlara sahip gruplara ve sınıflara bölündüğünü savunuyordu. Ancak bu noktada da Weber Marx’tan farklı olarak, kapitalizmde ekonomik temelli sınıfsal bölünmelerden ve sınıf çatışmasından ziyade rasyonel olarak örgütlenmiş yapısına daha büyük bir önem atfeder.

Sosyolojinin Gelişimi

MODERN SOSYOLOJİNİN GELİŞİMİ

Yirminci yüzyılda toplumları dönüştüren çok önemli gelişmeler meydana gelmiştir bu durum sosyolojide de yeni yönelimlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Literatürde sıklıkla modern sosyoloji adı altında ele alınan bu dönemde sosyoloji teorilerinde önemli yeni yönelimler ve açılımlar meydana gelmiştir. Modern sosyolojideki teoriler teknoloji, üretim ve örgüt biçimi açısından daha gelişmiş, karmaşık ve dinamik bir yapıya sahip olan yirminci yüzyıl toplumları ile ilgili olduklarından klasik sosyolojideki teorilere nazaran daha karmaşık toplum analizleri sunarlar. Modern sosyolojideki teoriler çok çeşitli ve birbirlerinden farklı özelliklere sahip olmakla birlikte bazı ortak veya benzer özellikleri açısından belirli genel yaklaşımlar altında toplanarak ele alınabilmektedir. Bu bakımdan modern sosyolojiyi temellendiren teorilerin önemli bir bölümü

  • İşlevselcilik
  • Marksizm ve Çatışma Teorisi
  • Sembolik Etkileşimcilik 

Genel yaklaşımları altında incelene bilmektedir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar